Dün Cumhuriyetin 100. yılını kutladık. Cumhuriyet karşıtlarına, Cumhuriyetin içini boşaltanlara inat üstelik!

              Bir devrim ve tarihsel atılım olan Cumhuriyet kutlanmayı hak ediyor kuşkusuz.   Çağdaşlaşmaya, bağımsızlığa, özgürlüğe doğru bir hamle nasıl kutlanmayı hak etmez ki!

              Cumhuriyetin geri ve köhnemiş olanı yıkan, ileri ve yeni olanı kuran bir adım olduğunu unutmamalıyız. Bu yüzden Cumhuriyetçiyiz zaten. Saltanat yıkıldığı, hilafet ilga edildiği, tarikatlar kapatıldığı, Arap alfabesi kaldırıldığı…; Medeni Kanun ilan edildiği, Harf Devrimi yapıldığı, Laiklik Anayasaya konulduğu, Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındığı… için Cumhuriyetçiyiz. Eksikleri, yanlışları yok muydu Cumhuriyetin? Kuşkusuz vardı. Lakin bu, Cumhuriyetçi olmamak için bir neden değil ki!

              Peki, bugün hangi aşamadayız?

              Yüzyıl sonra, Cumhuriyetin değerlerinin kemirildiği ya da tasfiye edildiği bir süreçteyiz. Bu yalın ve hazin gerçeğe gözlerimizi kapatamayız.

               Görmüyor musunuz Cumhuriyetçiler?

              Cumhuriyetin olmazsa olmazı olan laiklik kâğıt üstündedir bugün. Ya da, tepinildikçe tepinilmektedir üstünde. Biliyoruz; iktidardakiler laiklik karşıtı zaten. Ya Cumhuriyeti kuran parti? Ağızlarına bile almıyorlar laikliği. Laiklik mücadelesini terk etmiş durumdalar. Kabul edilmesi zor belki, ya da acı! Ama gerçek bu. Cumhuriyetçilik gerçekçi olmaktır.

              Görmüyor musunuz Cumhuriyetçiler?     

              Cumhuriyetin içinin boşaltılması, değerlerinin aşındırılması birdenbire olmadı. Esaslı sebepleri var bunun. Sorgulamak ve görmek zorundayız bunu.

               Piyasa ekonomisinin, özelleştirmeciliğin Cumhuriyetin altını oyduğunu görmek zorundayız. Cumhuriyetin simgesi olan Sümerbank gibi kuruluşların neden hedefe oturtulduğunu ve tasfiye edildiğini akıldan çıkaramayız. Peki, kimler vardı bunun arkasında?

              Cumhuriyetin tapusunu ele geçiren sömürücü patron sınıfı vardı. Süreç içinde güçlendikçe; devlet kuruluşlarının satılması, kamu ekonomisinin dağıtılması işlerine geliyordu. Çünkü kârlarından ve sermayelerini büyütmekten başka bir amaçları yoktu. Ne kamuculuk umurlarındaydı, ne bağımsızlık, ne laiklik! Sınıf çıkarları adına yapmayacakları yoktu. Üstelik Cumhuriyetin değerleri büyük bir yüktü artık onlar için.

              Kimlerden mi bahsediyoruz?

              Açıkça yazalım: TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB… Zengin patron sınıfı yani.

              Görmüyor musunuz Cumhuriyetçiler?

              Sınıf körü olamayız! Koçlarla, Sabancılarla ve diğer sömürücü holdinglerle Cumhuriyetçilik yapamayız. Onlarla laiklik, çağdaşlaşma, bağımsızlık mücadelesi veremeyiz. Sanıyorsunuz ki, bahsettiğimiz holdingler tarikatlara karşılar. Olur mu öyle şey! Yıllarca desteklediler, büyüttüler tarikatları. Neden mi? Emekçiler, yoksullar gözlerini açamasınlar, böylece kendi devasa zenginlikleri sürsün diye. Tarikatların varlığı egemenlikleri için zorunlu çünkü. Görmüyor muyuz bunu? Ya da farkında değil miyiz bunun?

         Cumhuriyetçilikten vazgeçemeyiz. Öyleyse, özel sektörcü ekonomi ile cumhuriyetin korunamayacağını bilmeliyiz artık. Devletçi ve planlı bir ekonomi zorunludur. Cumhuriyetin tapusunu emekçilere vermemiz cumhuriyetin varlığı için elzemdir.

        Nasıl ki padişahın(tek kişinin) saltanatını yıktık cumhuriyetle, onu yaşatmak için de paranın saltanatını yıkmamız gerekiyor artık. Hem de acilen. Cumhuriyet buna ihtiyaç duyuyor çünkü. Görmüyor musunuz?