Geçen hafta milliyetçilik üzerine yazmıştım. Önümüzdeki haftalarda da sırasıyla ulusalcılık ve yurtseverlik üzerine görüşlerimi aktaracağım. Ama bunun için emperyalizm başlığına değinmek kaçınılmaz. Nedir emperyalizm?

Kapitalizmin tekelci ve en yüksek aşamasıdır emperyalizm. Tekelci kapitalizm olarak da adlandırılır. Kapitalizmin bir gelişim tarihi vardır. Ve bu gelişimin bir aşamasında, yani 20. yüzyıl başlarında, ekonomik yaşamda dev şirketlerden oluşan tekellerin belirleyici hale geldiği, sanayi sermayesi ile banka sermayesinin kaynaşması sonucunda finans sermayesinin egemenliğinin söz konusu olduğu bir aşamadır bu. Özetle, kapitalist dünyada; emperyalist kapitalist ülkelerle emperyalizme bağımlı kapitalist ülkeler ayrışmasının var olduğu, eşitsizliklerin çarpıcı boyutlara ulaştığı, büyük kapitalist güçler arasındaki rekabetin keskinleştiği, dev tekeller arasındaki sömürü kavgasının kızıştığı bir evredir emperyalizm.

        Belli ki, kapitalizmin mantığı, işleyişi kavranmadan emperyalizmin anlaşılması mümkün değildir. Unutmayalım ki emperyalizm, kapitalizmin en yüksek ve tekelci aşamasıdır.

        Kapitalizm, özel şirketlerin maksimum kâr güdüsüyle hareket ettiği, bu hedefe ulaşmak için gözü hiçbir şey görmeyen ve engel tanımayan bir sistemdir. Sermaye her zaman yayılma ve genişleme eğilimindedir. Bir noktadan sonra kendi ülkesinin sınırları dar gelmeye başlar sermaye sahiplerine. Ve taşarlar ulusal sınırların dışına. Yayılma ve büyüme sevdaları bunu gerektirir çünkü. Kimileri yapabilir bunu, kimileri yapamaz; ama istisnasız her sermaye için geçerlidir bu. O nedenle, ulusal sermaye ulusal olmayan sermaye ayrımı anlamsızdır kapitalizmin bugün geldiği aşamada. Sermayedarlar sömürücüdür, güçlenme eğilimindedir. Aralarındaki keskin rekabet bazılarını büyütür ve genişletirken, bazılarını da küçültür ve yok eder. Sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması yasasının kaçınılmaz sonucudur bu.

       Ne demiştik; sermaye büyümek ve yayılmak ister. Tıpkı bir bebeğin emekleme, sonrasında da yürüme isteği gibi! Böylece, sermayedarlar devletlerinin himayesine ve desteğine büyük ihtiyaç duyarlar. Bir ülkenin sermayesi mutlaka ama mutlaka devletinin kanatları altında serpilir, güçlenir. Her devlet, büyük sermayesinin pazar ve hammadde arayışına, yani birikimine aracı olur. Devletin temel görevlerindendir bu.

      Öte yandan, kapitalist şirketler arasındaki rekabet kıyasıyadır. Büyük balık küçük balığı yutar! Küçükler büyümek isterken, büyükler daha da güçlenmek isterler. Bazıları da yok olur giderler. Böyle acımasız bir piyasa yaşamıdır bu. Az gelişmiş kapitalist ülkelerin güçlenen sermayesi, daha da büyümek ve yayılmak için, gelişmiş kapitalist ülkelerin emperyalist şirketleriyle işbirliği yapmak ister. Yapabildikçe güçlenirlerken, emperyalist şirketlerle çıkar ortaklığı doğar aralarında. İşbirlikçi sermaye denir bunlara. Ülkelerini emperyalist şirketlerle ortaklaşa yağmalarlar. Emperyalizm, işbirlikçileri olmadan ele geçiremez bir ülkeyi. Bakın ülkemizin büyük sermayesinin hikâyesine,(Mesela Koç Holdingin tarihine bakılabilir) çarpıcı şekilde görürsünüz gerçeği.

       Peki, emperyalist şirketlerle işbirliği yapmayan “ulusal”sermaye var mıdır? Kuşkusuz vardır. Lakin yapamadıkları, nasip olmadığı için böyledir bu. Esasen, güçlenmek ve büyümek için hepsinin gönlünde yatar emperyalist şirketlerle işbirliği yapabilmek, onların temsilciğini alabilmek. Ama dedim ya, herkese nasip olmaz bu.

       Emperyalizm bir piramittir. Bugün en tepesinde ABD bulunmaktadır. Vaktiyle İngiltere bulunmaktaydı. Yarın ne olacağını bilemeyiz. Çünkü emperyalist devletler, yani onların dev şirketleri arasındaki paylaşım kavgası son hız sürmektedir. Dünyada iki büyük dünya savaşına neden olmuştur bu dev şirketlerin ve onların devletlerinin paylaşım kavgası. Farklı ülkelerden milyonlarca yoksul emekçinin sefaleti, yıkımı pahasına. Emperyalizm savaş demektir.

      Emperyalist sistemin önemli kurumları vardır dünyada. NATO, Dünya Bankası, IMF gibi. Dev tekellerin dünya çapındaki sömürülerinin ve egemenliklerinin devamına hizmet eder bu kurumlar. Mesela NATO, özellikle böyledir. NATO’ya karşı olmadan emperyalizm karşıtlığı söz konusu bile olamaz.

      Daha iyi bir ülke ve dünya kurulmak isteniyorsa emperyalizmin kökünün kazınması zorunludur. Emperyalizmin kökünün kazınması da kapitalizmin hedef tahtasına oturtulmasıyla mümkündür ancak. Yukarıda değindiğim üzere, emperyalist şirketlere karşı ülkenin bağımsızlığı için mücadele edilirken, onların işbirlikçisi olan şirketler es geçilebilir mi?

       Emperyalizm gerçeğine gözlerimizi kapatarak olan biteni anlayamayız. Dünya iktisadi yaşamına da, siyasetine de, ideolojisine de yön verenler emperyalist ülkelerin dev tekelleridir. ABD’nin dünya çapındaki saldırganlığının perde arkasında dev şirketlerinin her şeyi yutma iştahları bulunmaktadır.

       Emperyalizm; Irak’ı, Suriye’yi ve benzerlerini niye karıştırmış ve işgal etmiştir zaten?