Aydın Kulis gazetesinde ilk yazım bu. Gazetesinde düşüncelerimi ifade etme olanağı sunduğu için sevgili arkadaşım Naci Eriş’e teşekkür ederim.

                     İlk yazım kitaplar ve okurlukla ilgili. “Okumasam çıldırırdım herhalde!” diyenlerdenim.

          Kitapların dünyası bambaşkadır. O dünyaya ayak basmamış, oranın havasını solumamış kimseler için ise son derece yabancıdır. Peki, kitapların dünyasında yaşamak nasıldır?

          Çok sevdiğiniz bir kimseyle yaşamak gibidir kitaplarla haşır neşir olmak. İyi bir okurda kitaplara yönelik tutku vardır. Okumadan edemez; tıpkı yerinde duramayan bir çocuk misali! Bir an için bile ayırmak istemez kitaplarını yanından. Mesela, bir tatile mi çıkıyor kitap tutkunu, valizine ilk koyduğu şey kitaplarıdır! Okurun dünyasının vazgeçilmezidir onlar. Kitap yoksa dünya dönmez okur için! Böylesine bir tutkudur bu. Tiryakiliktir başka deyişle. Okur, kitaplardan oluşmuş bir dünya kurmuştur kendisine. Bu dünyada nefes almak benzersizdir o’nun için. Diğer yandan, kitap okumadığı vakit soluksuz kalmış hisseder kendisini okur.  Kitaplar oksijendir.

        Kitap tutkunu, evinde bir kütüphane oluşturur. Kitapsız bir ev düşünemez o. Evin en kıymetli yeridir bu kütüphane.

            Ne güzel demiş Çiçero, üstelik binlerce yıl önce: “Kitapsız ev, ruhsuz bir gövdedir”.

            Kitap tutkunlarının uğrak yerleridir kitapçılar. Yemek yemeden yapılamadığı gibi, oralara uğramadan da yapamazlar asla. Bir ibadet gibidir bu! Hele kitap fuarları? İple çekilir doğrusu. Kitap fuarına ulaşıldığında hissedilen duygu tarif edilemez. Özlemle beklenilen sevgiliye kavuşmak gibi bir duygudur bu. Fuarda dolaşırken cennete düşmüş gibi hissederler kendilerini. Bilirler ki, kitapsız bir dünya cehennemdir. Ve devamlı; birikmiş, okunacak kitaplar vardır önlerinde. Bitecek gibi de değildirler. Elindeki kitabı bitirmeden, sonrasında okuyacakları kitabı düşünürler hep. Nasıl bir telaş, ne denli sabırsız bir süreçtir bu, anlatılamaz! Üzülerek görürler ki, bir ömür yetmeyecektir onca kitabı okumaya. Burada Goethe çıkar karşılarına; ve tercüman olur duygularına: “İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğer okumak için”.

            Niye önemlidir kitaplar, niçin okumalıdır kitapları?

           Sorsalar bana, “niye kitap okuyorsun?” diye, “sen neden karnını doyuruyorsun?” diye cevaplarım. Okumak, temel ihtiyaçtır çünkü!

            “Yaşamak için okuyun.” diyor Gustave Flaubert. Ne denli yalın bir söz, değil mi? Okumak, yaşamaktır sahiden. Öte yandan okumak, sayısız kötülük ve çirkinlikle dolu bir yaşamda, bunlara katlanmanın da bir yoludur. Bir bakıma, acıları hafifletir kitaplar. Yaşamın yükü ağırdır ve bu yükü hafifletecek bir şeyler bulunmalıdır. Kitap bunlardan başlıcasıdır kanımca.

Dahası da var tabii. Okumak; evreni, toplumu, insanı tanımanın ve anlamanın en önemli yollarından birisidir. Okudukça insan, insanca yaşamanın peşine düşer. Salt kendisi için değil, diğer insan kardeşleri için de. Ve kitaplarla ilgisi arttıkça okurun, insanca bir yaşamın önündeki engelleri de görür, böyle bir yaşamın nasıl gerçekleşebileceğini de kavrar. Sözgelimi Orhan Kemal’in kitaplarının tutkunu olan bir kimse sırt çevirebilir mi yoksulların çileli yaşamına?

           Öte taraftan harika arkadaşlardır kitaplar. Onlar varsa yanında, asla sıkılmaz bir okur. Yalnızlığı giderirler çünkü. Güzel bir kitabın sayfalarını çevirirken, konunun çekiciliği, anlatımın lezzeti ile dalar gider okur. Kitapların büyülü dünyasıdır bu. Varsa can sıkıntısı, ya hafifletir onu, ya da unutturur. Güzel bir romanı okuyorsunuz, geçip gitmez misiniz kendinizden, sıyrılmaz mısınız yaşamın yükünden? Müthiş bir uğraştır okumak. Kitap okumayan kimselerin duyamayacağı benzersiz bir tat verir okurlara. Popüler deyimle ise, hoşça vakit geçirmektir. Kitapların dünyasına gömülmüş kimseler zamanın nasıl geçip gittiğini anlayamazlar bile. Zaman sürükler okuru; bambaşka yaşamlara.

           Kitap okumak bu denli önemli ise, toplumda kitap okunmasının yaygınlaşmasını niçin istemez egemenler?

           Okumak düşünme sürecini harekete geçirir. Yerleşik şeyleri sorgulamaya götürür insanı. İtiraz etmeye teşvik eder. İşte bunlar ölesiye korkutur karanlıktan beslenen bezirgânları. Kitap aydınlıktır çünkü. Okur da, karanlığı yırtmaya çalışan ışıktır. Bu nedenle karanlığın sahipleri, kitap okumasını istemezler toplumun. Bazen öylesine ileri vardırlar ki işi, yakarlar kitapları! Düşmandır çünkü kitaplar! Arı kovanına sokulan çomaklardır. Bilirler ki, kitaptan uzak kılarsak halkı, hakikatin anlaşılmasını engellemiş oluruz. Böylece kolay oyalar ve aldatırız onları, diye düşünürler. Egemenlerin adaletsiz ve zorba düzenlerinin devamı için kaçınılmazdır bu. Kitaplar tehlikelidir düzenleri için. Kitapların ve okurların azaldığı yerde zorbalıklar, yalanlar ve bayağılıklar çoğalır. Okumak bunun için de önemlidir işte.

           Ne güzel demiş büyük edebiyatçımız Oktay Akbal: “Futbol seyircisi kadar kitap okuyucusuna kavuştuğumuz gün uygarlık savaşını kazanacağız!”.

           Velhasıl kitapların güzelliklerinden yoksun kılmayalım kendimizi.