Aynalar iki türlüdür bilir misiniz?

Yüzünü görmek isteyen cama, özünü görmek isteyen cana bakar.

Cana bakanların azaldığı, kutuplaşmaların ve benci senciliğin tavan yaptığı, havanın soğumasıyla beraber gölge veren ağaçların unutulduğu sıralarda; Sayın Cumhurbaşkanımızın olurlarıyla başlatılan Barış Pınarı harekatının milli birlik ve beraberliği ateşlediği bir döneme girdik Allah’ın izniyle.

Binlerce kilometre öteden gelen, sözde barış sağlayıcı; gerçeklere bakılınca ne istediği ve neyin peşinde olduğunu ana okulu çocuğunun bile anladığı bir ülkenin yetkilileriyle; bizce barış, onların gizli hesaplarına göre bozulan Ortadoğu planlarını kurtarma adına yapılan görüşmeler sonrasında, şer güçlere tanınan yüz yirmi saatlik sürede sona geliniyor.

İşleyen bu süre içerisinde birçok  taciz atışına maruz kaldık. Tek millet bilincinden olsa gerek, bir anda vatan aşkıyla yoğrulduk. Allah’a şükür. Küllerimizden tekrar doğduk. Türkü, Kürdü, Lazı Çerkezi, Abazı, Alevisi, Sünnisi al bayrağın altında yoğrulduk. Türkmen çocuk Yahya’nın haykırışı çınladı kulaklarımızda ve titretti bir kez daha yüreklerimizi. Büyüdüğün de ne olacaksın sorusuna verilecek en önemli cevabı vermişti Yahya aslında. Türk askeri olacağım DEAŞ tarafından öldürülen babamın, yıkılan okulumuzun altında şehit olan arkadaşlarımın intikamını alacağım diyordu.

Mazlumun yanında olduğumuzu açıkça gösterir barış harekatı nasıl da hareketlendirdi birden ortalığı. Dünyadaki acımasız ve gizil güçler yularını elinde tuttukları ülkelerin sözde liderlerine nasıl da deklarasyonlar yayınlattılar. Kim bilir neyle tehdit etmişlerdi onları. Amaç belli değil miydi sizce? Ortadoğu coğrafyasında yapılan birçok katliama ses çıkarmayan; hatta o katliamların içinde aktif rol alan, Müslümanların üstüne misket bombalarını yağdıran, kimyasal silahlarla pek çok tüyü bitmemiş yetimin canına kıyan zihniyetin içindeki maşalar, nasıl oldu da bir anda vahşice öldürdükleri sivilleri unutmuş, geçmişe sünger çekmişçesine sivillerden bahseder oldular. Söz birliği yapmışçasına ülkemize yatırım yapacak şirketler yatırım kararlarını ertelemekle tehdit etmeye, ekonomimizi yerle bir edeceklerini söylemeye başladılar. Türkiye’ye silah satışını durdurdular. Sayın Cumhurbaşkanı çıktı kürsüye ve takdir ettiğim sözleriyle “Azdan az; çoktan çok gider” dedi. Bugüne kadar yapılan bütün tehditlere rağmen dik duruşundan taviz vermedi büyük lider. Bu durumda bile oyunun büyük olduğunu göremeyen; o coğrafyanın geleceğinin bizim geleceğimiz olduğunu görmek istemeyen, bugünün hırsı için yarınları heba etme yarışında olan bazı siyasiler ve bunların çığırtkanları sözde basın temsilcileri Sayın Erdoğan’ın yapmış olduğu hamlelere karşı gazetelerinde muhalefet manşetleri atmaya devam etmekteler. Yahu arkadaşlar gören gözleriniz nasıl görmez oluyor anlamıyorum. Yaklaşık yarım asırdır ağlayan annelerin feryatlarını halen daha duyamadınız mı? Batının zengin petrol yatakları ve ekonomik planları adına Ortadoğu’yu sürekli karıştırdığı gibi yakın zamanda göz diktiği Akdeniz’deki doğal gaz rezervlerini elde etmek adına yırtındığını, garantör ülkesi olduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını bile hangi vaatlerle avladığını, Birleşmiş Milletler toplantısında haklarını ölümüne savunduğumuz, katillerin elinde esir kalmış Filistin’e deklarasyonlar yayınlattıranların amacını görmemek için gerekçeli sebebiniz ne?