Öyle bir devirde yaşıyoruz ki ne yazık ki herkes birbirini anlayamamaktan yakınıyor. Konuşmayı çok isteyip dinlemeyi bilmiyoruz gibi geliyor bana. Mutlu olamamak ve karşıdakini sürekli yargılamak gibi bir çağ hastalığına yakalandık sanki. Hep şikayet.

Oysa ki hepimiz aynı dili konuşmuyor muyuz? Ne oldu da birbirimizi anlayamaz olduk? Yoksa gelişen teknoloji ve değişen doyumsuz isteklerimizin kurbanı olarak anlaşılmaz bir enaniyet duygusuyla mı yoğrulduk? Sağına baksan çıkar, soluna baksan çıkar  insanların yüzünde anlaşılması güç sahte tebessümler var. Anlam veremediğim şey de bu ya; kimi insanlar çok samimi hep karşıdakine bir şeyler verme tutkusunda tabiki bunlar azınlıkta!

Çoğunlukta olanlar ise acaba karşıdakinden ne koparabilirim tutkusunda. Çıkarım varsa senden varsın; eğer çıkarlarım çatışırsa benim için Kaf dağının ardındasın! Selam vermez selam almazsın. Nasıl bir yaşama sürükleniyoruz?

Aklımızı başımıza alalım değerlerimizi kaybediyoruz. Aynı katta bir cenaze olsa baş çevirip kaçıyoruz. Rezidans mıdır nedir? Tek odada yaşıyoruz. Ana baba ararsa çok yorgunum diyoruz. Telefonla yatıyor, telefonla uyanıyoruz. Düğünler mi dersiniz, bir gösteriş yarışı. Zenginler kaynatırken fakir kaynatamaz oldu aşı. Nerede kaldı bizi birleştiren tarih, nerede Çanakkale’deki kardeşlik ruhu, nerede Sakarya? Yazık oldu çok yazık. Bin bir başlı kartalı taşıyamadı kanarya!