Dünyaya 'dâvâ adamı' olarak geldi,

 Acelesi varmış,  o kısacık hayata bir kaç hayat sığdırmak zorundaymış gibi yaşadı.

Tertemiz ismini masal kahramanlarına nazire yaparcasına bırakarak, göçtü gitti...

Bu dizeler “Aydınlı Ülkücü Şehit Şaban Bozkurt kardeşimize” yazıldı.

17 Nisan 1977 günü,  Ülküdaşlarıyla birlikte Çine Teşkilat kongresine gitmişlerdi.

Kongre arasında yakında bulunan camiye namazını kılmak için gitti.

Cami avlusunda pusuda bekleyen komünist militanların silahlı saldırına uğradı ve ağır yaralandı.

Çok geçmeden cami avlusunda kan kaybından şehit oldu.

Aydın İncirliova Beyköy mahallesindeki ebedi istirahatgahında peygamberimize komşu oldu.

Ülkücü şehidimiz Şaban Bozkurt’u şehadetinin 44. Yılında rahmet ve minnetle anıyorum.

"Bir milletin milli davaları kalplerde yaşadığı müddetçe, o davalar kaybedilmiş olmazlar. O davalar bir gün mutlaka kazanılır” diyor Başbuğ Türkeş.

O zaman “Unutmak Tükenmektir”

Ülkücü şehidimiz Şaban Bozkurt’u hatırlayanlara binlerce selam olsun..

Onlar hayatlarının baharlarında ikbal peşinde koşmayıp,

Ülkelerinin bölünmemesi için can verdiler.

Onlar örnek alacağımız can ülküdaşlarımız!

Ülkücü Şehidimiz Şaban Bozkurt’un yol arkadaşlarından Ülkücü Güngör Türk kardeşimiz;

şehidimizin 44. Sene-i devriyesi dolayısı ile sosyal medya hesabından bir mesaj yayınladı..

Bu mesajında;

“17/4 /1977 tarihinde Ülkü Ocakları Çine teşkilatı kongresine şehidimiz Şaban Bozkurt, Mehmet Aldemir, Ahmet İplikçi ve ben 4 kişi geç de olsa gitmiş, orada bulunan ülküdaşlarımızı yalnız bırakmamıştık. Nereden bilebilirdik yarım saat sonra camiye giden Şaban'ımızı şehit verecektik. Ruh'un şad mekanın cennet olsun inşallah kardeşim.  Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız...  Not: Camiye Denizlili olup, şehidimizle aynı okulda okuyan Ahmet İplikçi kardeşimizle beraber gitmişlerdi ve Ahmet İplikçi kardeşimiz de o bıçaklı saldırıda yaralanmıştı.” ifadelerine yer verdi.

Sayın Güngör Türk de bu mesajı ile tarihe;

 “Unutmak Tükenmektir”

“Ahde vefa imandandır” notunu düşmüş oldu.

Eğer unutmak tükenmekse;

O zaman  biraz geçmişe gidelim hafızaları bir nebzede olsun tazeleyelim.

Bunları ‘Ülkücünün kıymetini bilmek’, ‘Ülkücü kardeşlik hukukunu korumak’ açısından önemsiyorum.

4 Ocak 1968 tarihinde Ankara Üniversitesi öğrencilerinden Ülkücü Ruhi Kılıçkıran Ankara Site Öğrenci yurdunda TİP’li öğrenciler tarafından öldürülerek ‘ilk ülkücü şehidimiz’ oldu.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Ülkücü Süleyman Özmen, solcular tarafından 72 saat mahsur bırakılan arkadaşlarını kurtarmak için geldiği Yüksek Öğretmen Okulu’nda silahla vurularak ikinci şehidimiz oldu.

Ardından İmamoğlu, Önkuzu şeklinde ülkücü şehitler kervanımız…

12 Eylül 1980 darbesi deyim yerindeyse  ‘Ülkücüleri silindir gibi ezdi.’

Başbuğumun ve teşkilatın ileri gelenlerinin içeri alındığı kara yıllardan bahsediyorum.

‘Ülkücü Harekette Fetret Dönemi’ yılları

Kaçaklı, yetimli, mağdurlu, zor ve sıkıntılı yıllar.

Tıklanan kapıların yüzlere kapandığı, hareketi yeniden ayağa kaldırmak isteyen ve büyük çoğunluğu üniversitelilerden oluşan gençlere;

 “bitmiş bir dâvâyı diriltmeye çalışan bîçareler” gözüyle bakıldığı yıllar...

İnsan ilişkilerinde paranın gücünün egemen olmaya başladığı, insanları sizden olmaya zorlayacak sebeplerin neredeyse kalmadığı yıllar.

Gençlere devletçe ‘dövüşme seviş’ politikasının uygulandığı yıllar.

Ardından ‘Bizim Ocak’ dergisi etrafında yeni bir teşkilatlanma mücadelesi…

Her ile dergi temsilcilikleri verilerek Ülkücü teşkilatlanmanın yeniden başladığı yeni bir mücadele…

Emekler… Emekler… Emekler…

Ve ardından 1990’lı yıllar…

Ülkücülerin iktidar mücadelesine odaklandığı,

MHP’nin Türk siyasetinde yeniden “ben de varım” dediği yıllar.

Ülkücü memurların arabalarını MHP konvoylarına korkusuzca gönderdiği,

MHP’nin başarısı için tüm ülkücülerin sırt sırta omuz omuza verdiği yıllar.

Emekler.. Emekler.. Emekler…

Ve ardından siyasi rant kavgalı 2000’li yıllar…

Milletvekili sıralama mücadelelerinin siyasette yoğun yaşandığı MHP odaklı düşünce yılları.

Ülkücü olmayanların da kendilerine her makamı hak gördüğü yıllar.

Ülkücü hiyerarşinin alaşağı olduğu zamanlar.

Vekillik sıralama mücadelelerinde paranın hükümran ilan edildiği,

Ülkücüye bulaşan en ufak lekenin ‘idamlık kusur' gibi yaydırıldığı, anlattırıldığı yıllar.

Ülkücülerin nicelik olarak çok, nitelik olarak azaldığı yıllar.

Uğruna ömrünü ipotek ettiği davasında, ülkücünün fitne ve dedikodu ile  ‘tüketildiği yıllar’.

Geçmişi unutmamamız gerekiyor.

Geçmişe emek verenleri de…

Şehitlerimizi de…

Gazilerimizi de…

Ülkücü emektarlarımızı da…

Allah bu hareketi şehitlerimiz ve gazilerimizin yüzü suyu hürmetine fitnelerden korusun inşallah.

Allah ülkücü kardeşlik hukukunu şehitlerimiz ve gazilerimizin yüzü suyu hürmetine yaşatsın inşallah.

Unutmayalım ki;

“Unutmak Tükenmektir”

“Ahde vefa imandandır”

Kalın sağlıcakla.