1979'da Rusya'nın, 2001’de ABD’nin işgal ettiği Afganistan'daki tablo, Taliban'ın Başkent Kabil'e girmesiyle hiç beklenmedik bir hal aldı.
Gerçi bize gösterilenle gerçek arasında fark olduğunu düşünüyorum ama asıl konumuz bu değil.
Çünkü bu yazıda, Suriye ve Afganistan'ın iç dinamiklerini ya da geleceğini masaya yatırmayacağız.
Bizim esas konumuz, bu ülkelerden Türkiye'ye yaşanan göç dalgası.
Maalesef son 10 yılda Suriye'de gerçekleşen göç beraberinde birçok sorunu getirdi.
Önce çadır kentlerde sınırlı tutulmaya çalışılan Suriyeliler ülkenin her yerine yayıldı.
Bu dalga, toplumsal yapıyı önemli ölçüde etkiledi.
Sadece toplumsal yapıyı etkilemekle kalmadı, ucuz iş gücü sayesinde yerli ve milli işsizliği de artırdı.
Üstelik yabancı uyruklu kişilerin karıştığı asayiş olaylarında gözle görülür artış yaşandı.
Şimdi Afganlar geliyor.
Kontrolsüz göçün ne zaman biteceği, nerede duracağı bilinmiyor.
Hele ki oluşan görüntü ve algıya bakarsak, maalesef sınır güvenliğimiz tartışılır hale geldi.
Elbette muhtaç bir millete yardım etmek vicdani görevdir.
Ancak bunun sınırı yok mu?
Önceki deneyimlerinden yola çıkan vatandaşlarımız, paniklemekte haklı değil mi?
Uluslararası dengeleri, yapılan görüşmeleri ya da anlaşmaları apaçık bilme imkanımız yok ancak biz olaylara Aydın’dan ve Aydınlıların gözünden bakıyoruz.
Ve Aydın'dan baktığımızda şunu kolaylıkla söyleyebiliriz ki, hem Aydın’da hem de benzer birçok ilde ciddi rahatsızlık var.
Ankara da bu rahatsızlığın farkında.
Ve şunu da söyleyebiliriz, 2023 seçiminin sonucunu belirleyecek en önemli maddelerden biri, göç dalgaları ve göçmenlerle ilgili tutum olacak.