Bu köşede yazmamıza vesile olan Aydın Genç İş İnsanları Derneği yönetimi ve üyelerine, ayrıca Aydın’ın güzide gazetesi Aydın Kulis Gazetesine öncelikle teşekkür ediyorum.

Hem AYGİAD yöneticisi olmam hem de TOBB Genç Girişimciler Kurulu İl Başkan Yardımcısı olmamdan dolayı, mesleğim olan makine mühendisliğine başlangıç hikayemi anlatarak, iş hayatına yeni atılacak genç kardeşlerimin yoluna tecrübelerim ile ışık tutmak istedim.

Bu süreçte, hikayemde de olduğu gibi başlarına gelmesi muhtemel bir çok aksiliğe karşı nasıl dik durmaları gerektiğini ve sebat ederlerse birçok yolun öyle ya da böyle açılacağını onlara göstermek istedim.

Yıllardan 2008. Üniversitenin makina dinamiği laboratuvarında mekatronik sistemler üzerine çalışıyoruz. Üniversite imkanları ile yaptığımız makina prototipleri üzerinde gerçekleştirdiğimiz yazılımsal ve motor kontrol denemelerinin sonuçlarını gözlemledikçe, aslında herhangi bir destek bulursak ülkemizde, daha da önemlisi bölgemizde neler yapabileceğimize olan inancımız gittikçe güçleniyordu.

Bu inanç, aileden gelen ticarete olan ilgi ve belki de karakterimden kaynaklanan girişimcilik ruhu ile birleşince, başladım kendimizi anlatabileceğimiz, ortak bir ürün geliştirip kendimizi ve ortak çalıştığımız kurumu bir kademe daha üst noktaya taşıyabileceğimiz bir şirket aramaya.

Elbette 2008 yılında kastettiğimiz ürünleri kullanması muhtemel kurumların sayısı bölgemiz için oldukça kısıtlı idi. Hal böyle olunca bölgenin büyük kurumları ile iletişime geçmek gerekiyordu. Hepsini tek tek geziyor, konuyu anlatmaya, yaptıklarımızın videolarını gösterip, ‘Bak bunu yapıyorsak neler yaparızı’ izah etmeye çalışıyordum. Tabi bu süreçte şirket yetkililerine ulaşmak kolay olmuyordu. Hep ticari ve sosyal çevremizi araya koyuyor, o şekilde randevu alıyordum. Zevkle gidip anlatmaya çalıştığımda, aslında vadettiğim şeyleri ya anlamıyorlardı ya vizyonlarının ötesindeydi ya da yapılabileceğine inanmıyorlardı. İşte bir girişimci olarak ilk temel problemimi yaşamaya başlamıştım. Genelde aldığım yanıt, ‘Ya şu ürünü bir görsek. Siz ürünü yapın getirin, inceleyelim. Biz sizi ararız. Kart bırakın’ vs. şeklinde oluyordu. Oysa benim anlatmaya çalıştığım Ar-Ge idi. Tüm gerekli dinamikleri devreye aldığımız, gerçekten hedefe yönelik bir Ar-Ge çalışması. Ama haftalarca uğraşa rağmen hiçbir büyük kurumu ikna edemediğim gibi onlarda en ufak ilgi bile oluşturamamıştım.

Bu süreçte Didim'de aktif devam eden inşaatlarımız vardı. Bir hafta sonu Didim'e gitmiş ve inşaatlara uğramıştım. Babam ‘Oğlum bak bu İbrahim Bey. Bizim söve işlerimizi yapıyor. Bir makina sipariş etmiş, senin de makina mühendisi olduğunu duyunca o konuda bir şeyler danışmak istedi" dedi. Böylece İbrahim beyle tanıştık. İbrahim beyin merdiven altı tabir edilecek küçük bir imalathanesi vardı. Orada strafor bloklardan parçalar kesip, parçaların üzerine yaptıkları kaplamalar ile söve imal ediliyor, bazen de montajlı işlere giriyordu ki bizim inşaatımızda montajı da üstlenmişti. İbrahim beyle pazartesi günü ofisinde buluşmak üzere anlaştık. Ben aldım laptopu, gittim. Aslında aklımda laptopumda bulunan videoları İbrahim beyle paylaşmak yoktu. Çünkü koca koca fabrikaların sahipleri, genel müdürleri, Ar-Ge müdürleri bile anlamamıştı ki anlattıklarımızı Didim’de küçük bir atölye sahibi ne yapacaktı? Ben gene de belki lazım olur diye almıştım yanıma laptopumu.

Ofisine gittiğimde, İbrahim bey bana sipariş ettiği makinenin fotoğraflarını gösterdi. Ne iş yaptığını kısmen anlattı ama elinde bir video bile yoktu. Fotoğraflardan portatif bir ürün olduğu belliydi. Bir Alman firmasının Türkiye distribütörü ile yapı fuarında tanışmışlar, anlaşmışlar. O zaman için ücreti 23 bin TL ve 3 bin TL’yi sözleşmeyi imzalarken çek olarak vermiş bile. ‘Türk malı yok muydu?’ diye sorduğumda üretim yapan üç firmanın ismini verdi. ‘Sen nelerle uğraşıyorsun?’ diye sorunca, aslında bahsettiği makinenin bir paçası olarak kabul edilebilecek nitelikte çalışmalar olduğunu ancak bir ürüne yönelik değil, ürünün geliştirilmesi için inovatif işler yaptığımı anlattım. Açtık laptopu, başladım anlatmaya ve çalışmalarımızın videolarını izletmeye. Ve beni şok eden yanıt geldi, “Bunları yapan, benim sipariş ettiğim makinenin ötesini de yapar”. Güldüm, ‘sanırım’ dedim.

Aslında kaç aydır duymak istediğim cümleyi duymuştum. Sonra internetten Türkiye’de imal edilen muadil ürünlerin ayrıntılarını incelemeye başladım. Genel bir fikrim oluştu ürünle ilgili. Çalışma sistemi ile ilgili sorduklarıma İbrahim Bey kısmen cevaplar verebiliyordu. Çünkü o ürünü araştırmıştı ve geçmişinde farklı kurumlarda çalışırken kullandığı makineler olmuştu.

Tamamen elle imal ettikleri için her model ile ilgili kalıp yaptırıyorlar, karşılıklı tuttukları teli kalıp üzerine kaydırarak kesim yapıyorlardı. Her model için farklı kalıp ihtiyacı, üretebildikleri modellerin sayısının kısıtlanmasına neden oluyordu. Gereksiz zayii veriyorlardı ve de bazı ürünlerde hayal ettikleri kaliteye ulaşılamıyordu. Ben bir şeyi merak etmiştim. O kadar makine inceledik ama hiçbiri konik şekil kesim yapmıyordu. Sordum, İbrahim bey şaşırarak ‘Konik kesebilir mi?’ yanıtını verdi. Şaşırdım. Konik keser ama neden kesmiyorlar ya da kestiremiyorlardı?

Bir Ar-Ge konusu çıkmıştı işte!

Ben kesilebileceğinden emindim. Ama asıl merak ettiğim neden mevcut makineler ile kesemiyorlardı. İbrahim bey görüşmenin sonunda, ‘Benim için bu ürünü Türkiye’nin şaselerine benzer, Almanların kontrol sistemine yakın yapar mısın?’ diye sordu. ‘Verdiğiniz sipariş ne olacak?’ diye sorduğumda, ‘İptal ederim. Çeki geri isterim. Vermezlerse 3 bin TL gider, verirlerse zaten sorun yok’ yanıtını aldım. İbrahim beyin öngörüsüne bayılmıştım. Konuyu kısmen anlamış, bize güvenmiş, daha sağlam bir ürün alacağına inanmış ve belki onun için kıymetli 3 bin TL’sini yakacak kadar cesurdu.

Ben de atölyem bile olmadığı, sövenin ‘s’sini bilmediğim, diğer makineleri yakından hiç görmediğim halde yaparım diyebilecek kadar…

Ürünü İbrahim Bey ilk gördüğünde, ‘Ben böyle bir şey görmedim’ demişti. Yıllarca kullandı. İşlerini Kocaeli’ne taşıdı ve hala makineyi kullanıyor. Bu arada ilk yerli  strafor kesme cnc  yazılımını yaptığımızı, yıllar sonra bir firma 'standart cnc kontrol yazılımına Türkçe dil  yaması yaparak ilk Türk Yazılımı yaptık' dediği gün anladık. Bizim yıllar önce yazılımı bile yerli olan ilk Türkçe kontrol programını yazdığımızı..

Aslında makina olarak zamanın çok ötesini yapmıştık ama Ege Bölgesi’nde o zaman sahil şeridi hariç söve pek bilinmiyordu. Emin olun, Denizli adını bile duymamış, hiç kimse uygulamıyordu. Yani pazarı bulamamıştık. Dediğim gibi, 5 yıl önce komple yerli olan yazılım, 5 yıl sonra sadece Türkçe dil yaması olan makineye yenilmişti. Mühendislik açısından başarılı bir ürün, ticari açıdan başarısız bir girişim olmuştu. Pazarı bulamamıştık ama bugün ASTİS Sanayi Sitesi’nde kaç söve imalathanesi var, sayısını bile bilmiyorum. Nazilli’de, Denizli’de onlarca zamanı tutturamamış ürün için sebat etmemiştik. Tüm bunlara rağmen, 10 senede sadece tek motoru bir kez servise gitti. Bu bile gurur verici bizim açımızdan. Tabi o ürün bize çok farklı kapıları araladı o başka bir günün hikayesi olsun.

Tüm bu anlattıklarıma istinaden genç girişimci arkadaşlara demem o ki; yılmadan yola devam etmek, başarının peşinden koşmak ve imkansızlıklara imkan yaratmaya, sosyal çevreyi genişletmeye çabalamak ve işini profesyonel yapmayı becerebilmek için işini öğrenmeye devam etmek ve en önemlisi size güvenenler için son dakikaya kadar mücadele etmek gerek.

Saygılarımla.

Caner İnceoğlu / Makine Mühendisi

AYGİAD Yönetim Kurulu Üyesi

TOBB Genç Girişimciler Kurulu İl Başkan Yardımcısı