Lokman Hekim’e “Hastalarımıza ne yedirelim?” diye sorduklarında, “Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin” yanıtını vermiş.

Ne güzel de söylemiş. Çok doğru bir söz değil mi? Kutadgu Bilig isimli eserinde Yusuf Has Hacip, “Nedir hayat, nedir ölüm, nereden geldim, nereye yolum” dememiş miydi zaten? Öyleyse neden birbirimizi kırar olduk şu günlerde vatan dediğimiz cennet misali ülkemizde?

Sanatçı dediğimiz insanlar bile, gezi olaylarında olduğu gibi siyasetçi olup çıktılar karşımıza. Hele her kesimden taraftarı olan bir takımın bir yöneticisinin konuştuklarına ne dersiniz?

Halkı birleştirmek bütünleştirmek bizlerin duygularına tercümanı olmak yerine; göz önündekiler girdiler bir yarışın içine. Eğitimciler mi dersin, kahvede okey masasında ülkeyi kurtaran emekli amcalar mı, tarlada çalışan Zehra teyze Ali amca mı…

Anlaşılan tekrarlanan  İstanbul seçimleri oldukça karıştırdı akılları. Demokrasi ülkesinde demokrasi arar oldu insanlar birden. Oysaki kabul etmek gerekmez mi? Türkiye’nin en büyük karar mercii bu kararı veren.

Yüksek Seçim kurulunun içindekiler de kararı verenler de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları. İsterler mi hiç ecdadın kemikleri sızlasın? Seçimse seçim kardeşim. Tarih belli, adaylar belli gerisi halkın takdiri.

İnsanlar düşmüş birbirine yaranmanın peşinde. Oysaki bizler aynı çınarın köklerinden türemedik mi?

Şu enaniyet felsefesi nereden de musallat oldu gönüllerimize. Sen bendensen, hata yapsan da kral sensin; benden değilsen dünyanın en iyi adamı olsan da yerin dibindesin. Yahu bu felsefeyle bir arpa boyu yol alabilir miyiz biz?

Yok neymiş kısıtlanıyormuşuz, susturuluyormuşuz. Yahu bu ülkede dilediği hayatı dilediği şekilde yaşayan insanlar değil miyiz zaten? Sosyal medyada siyasetçileri yerin dibine sokup çıkaran, dilediği gibi yazıp çizip cirit oynatan yine biziz.

Demokratik değilmişiz. Avrupadaki özgürlükler yokmuş bizde. Fransa sokaklarında aylarca sıkı yönetim uygulayan cadde başı onlarca polis arabası bulunduran yöneticilere kimse ses çıkarmadı nedense.

Gezi’de Türkiye’ye laf atan Avrupa neden sıra sarı yeleklilere gelince kırmızı alarma geçer oldu? Allah aşkına Ramazan ayındayız, şimdi kim karışıyor  bu ülkede gece kulüplerinde sabahlara kadar eğlenenlere ya da camilerde beş vakit namazını kılıp evine dönenlere? Herkes de biliyor, beş parmağın beşi de bir değil ki. Yirmi sekiz Şubat’larda, üç yüz altmış yedi kararlarında demokratiktik ya hani. Demokrasi ülkesinde demokrasi arayanlara ne denilebilir ki?