Aydınlı olmayan bir milletvekilin yazıma gösterdiği hassasiyet, beni son derece mutlu etti.

Önceki yazımın ikinci paragrafındaki…

“Tapu harcı düzenlemesi ile, AKP’nin ayağına sıkacağı kurşunu kim iptal ettirdi dersiniz?”

Başlıklı yazımın yayınlanmasının üzerinden 2 saat geçmişti ki…

Telefonum çaldı.

Telefonun ucundaki bayan…

İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi sizinle görüşmek istiyor deyince…

Önce bir afalladım, sonra yazım ile ilgili olduğunu hatırlayarak…

Sayın Hamzaçebi’nin yazımdaki iddialara nazik ve açık bir dil ile açıklamasını dinledim.

Aydın iktidar ve muhalefet milletvekillerinin açıklama yapmasını beklediğim öyle çok yazılar yazdım ki…

Ne yazık ki hiçbirisi;

Sayın Hamzaçebi gibi nezaketen arayarak açıklama gereği duymadılar(!)

Sayın Hamzaçebi’ye; yazımı ciddiye alarak açıklama yapmasından dolayı teşekkür ederim.

Sayın Vekilin iddialarıma karşı yaptığı açıklamalar beni pek tatmin etmedi!

(Tapu harcı bedelinin yüzde 4’ten, yüzde 1’e düşürülmesi düşüncesi dışında!)

Zira; geri çevrilen yasa, gerek ilçe belediyelerinin, gerekse lisanslı gayrımenkul değerlendirme kuruluşlarının beklentilerini hayal kırıklığına uğrattığı bir gerçek!

Keşke bu itirazın Sayın Hamzaçebi tarafından değil de…( Ben yapmasaydım zaten iktidar cephesi yapacaktı açıklamasına rağmen)

Her olumlu öneriye taş koyan iktidar kanadından gelmesi daha yerinde olurdu diye düşünüyorum!

KENDİMİ AVRUPA’DA HİSSETTİM…

İstanbul’da…

Öylesine farklı yaşam ortamları var ki…

Bir bakıyorsun tam anlamı ile Türkiye’nin mevcut ekonomisini sergiliyor…

Bir bakıyorsun…

Allah’ım burası Türkiye mi? Yoksa Avrupa’nın bir kentinde miyim? diye soruyorsun kendi kendine!

Batı Ataşehir adıyla anılan…

50-55 katlı binaların gökyüzüne uzandığı bir semtin hemen 500 metre altında…

Barbaros denilen…

Anadolu’nun çeşitli kentlerinden göç etmiş…

Genelde gecekondu ve virane evlerin yer aldığı farklı bir semt!...

Böylesine faklı sosyal yaşam standartlarının olması…

Sosyal adalet ilkelerini benimseyen, kapitalist sisteme tepkili insanları da ister istemez isyan ettiriyor.

NİŞANTAŞI…

Türk filmlerinin yıldız artistlerinin oturduğu…

İstanbul’un en sosyetik semti olan Nişantaşı ismini sanırım hepiniz duymuşsunuzdur.

İnsanın; acaba burası Türkiye mi diye hayretler içerisinde kaldığı bir semt!

Dükkân ve iş yeri tabelalarındaki genellikle…

Yabancı isimlerden dolayı…

Kendinizi yabancı bir ülke sokaklarında geziyor hissine kapıldığınız semt!

Caddelerin çoğunluğunu, zengin Arap kökenli insanların oluşturduğu…

Son moda, dekolteli elbiselere bürünmüş genç bayanların adeta içinizi gıcıklattığı sokak ve caddeler topluluğu!

Park halindeki araçların hiçbirisinde yerli otomobil markasına rastlayamazsınız!

Bu arada; ilçemizde sıkça rastlamadığımız sağlık sektörü tabelalarının sayısı dikkatimi çekti.

“Estetik ve plastik cerrahi” profesör veya doktorları!...

Ekonomik gücün varlığı…

Lüks ve pahallı ürünler satan dükkânlarda da hissediliyor tabi ki!

BÜYÜK ÇAMLICA CAMİSİ’NDE CUMA NAMAZI KILDIM…

Önce boğaz köprüsünden geçerken gördüm o muhteşem şaşaalı Türkiye’nin en büyük camisini.

Boğazdan geçerken bakıldığında…

Müslümanlığın simgesini taşıdığı alenen belli oluyordu!

Ancak; Sultanahmet… Süleymaniye… Ayasofya camileri de derhal göze çarpıyordu boğazdan geçerken yani;

Onlar yetmiyor muydu Müslümanlığın simgesini temsil etmeye!

32 milyon 500 bin lira gibi büyük bir masrafa hiç de gerek yoktu aslında!

Reis’in iddia ettiği gibi:

Bir milletin zenginliği oturduğu sarayları ile…

İbadetinin gücü de ibadethanelerinin ihtişamı ile mi ölçülüyor dersiniz…?

Bu anlayışın gerçeği yansıttığına asla inanmayanlardanım!

*

Kapalı alanında 32 bin cemaatin…

Tümünde aynı anda 63 bin cemaatin namaz kıldığı camide Cuma namazı kıldım.

Evet, her şeyi ile akıl almaz güzellikte, muhteşem bir cami ama gel gör ki;

Kapalı alandaki (32 bin kişilik) cemaat sayısı inanın ki 4 bin kişiyi geçmezdi!

O da; AKP’li İlçe Belediyelerinin otobüsleri ve resmi plakalı arabaların taşıdığı taşımalı cemaatle!

Yani en önemli ibadet günü olan Cuma namazında ancak sekizde biri oranında cemaat toplanan bu camide…

63 bin kişinin toplanabilmesi mümkün mü?

Yazık değil mi onca masrafa?

O para ile bir fabrika kurulsaydı da, işsizler ordusunda ki işsiz insanlar, evine bir lokma ekmek götürseydi…

En büyük sevap işlenmez miydi?

Müslümanlığımıza yakışan da bu değil midir?