İşgal varsa işgale karşı direnenler de olacaktır!
Bundan 103 yıl önce, sevgili ülkemizin işgali karşısında direnenler, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde büyük bir zafer kazanmışlardı. Emperyalizme vurulmuş esaslı bir tokattı bu. Sadece emperyalizme de değil. Saltanatçılara da indirildi o tokat. Şimdi bu tokatın acısını çıkarmaya çalışıyor emperyalistler ve saltanatçılar. Uzun yıllardır da epeyce mesafe katettiler. Lakin kavga bitmiş değil. Yeni bir zafer lazım bize. Kalıcı...
30 Ağustos Zafer Bayramı, usta edebiyatçılarımızdan Talip Apaydın'ın "Toz Duman İçinde, Vatan Dediler, Köylüler" adlı üçleme romanını getirdi aklıma. Soluk soluğa okuduğum ve iyi ki okumuşum dediğim bir eserdi bu. Uşak'ın Tacım adlı köyünü merkez alan, topraklarımızın Yunanistan tarafından işgalini, işgal karşısında beliren tutumları, ortaya çıkan direnişi ve işgale karşı verilen zorlu ve onurlu mücadeleyi işleyen; zafer sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tabloyu, halkın yaşantısını konu edinen öğretici ve düşündürücü bir romandı. Sadece o günleri anlamak için değil, asıl bugünleri kavramak için okunması gereken bir roman olduğunu düşünürüm bu lezzetli yapıtın.
Talip Apaydın, ilgili romanı için; "Köyden gelen bir yazar olarak Toz Duman İçinde/Vatan Dediler/Köylüler adlı roman üçlemesinin yazılmasını boynuma borç bildim ve yirmi yıl bu ağırlığı içimde taşıdım. Yazmadan bu borçtan kurulmayacağımı anladım." demektedir.
Peki, neden bugünleri kavramak için okunmalıdır bu tür eserler? 100 yıl önceyi anlatan romanlar günümüze ışık tutabilir mi?
Her şeyden önce, işgale karşı mücadele meşrudur; ve elde edilen zafer de gurur vericidir. Nice insan bu direnişin içinde yer almıştır, emek vermiştir. İşgalin yanında saf tutan, işgalden nemalanmaya çalışan işbirlikçiler de olmuştur. Her zaman da olacaklardır. Sınıfsal, ideolojik bir olgudur bu.
Romana damgasını vuran bir dizi karakter bulunmaktadır. Molla Mahmut, Hacı Nuri, Haceli, İbrahim Bey, Teğmen Galip, Tüfekçi ustası Bekir... Sınıfsal ve ideolojik yönden farklı konumlanışı vardır bu kişilerin. Zaferden sonra da konumlanışları, yaşantıları, elde ettikleri farklıdır.
Molla Mahmut, işgale karşı yurtsever duygularla ve fedakarca mücadele veren bir köylüdür. Haceli de öyle. Zaferden önce yaşantıları neyse, zaferden sonra da odur. Pek değişen bir şey olmamıştır yaşantılarında. Yoksulluk, geçim sıkıntısı, sahipsizlik devam etmiştir gene. Hayal kırıklığı da cabasıdır. Zaferden beklentileri ve ümitleri büyüktür çünkü. Ne yazık ki gerçekleşmemiştir. Hep mülksüzdürler.
Öte yandan İbrahim Beyler, Hacı Nuriler zaferden önce de zengin ve kudretlidirler; zaferden sonra katmerlenmiştir zenginlikleri. Zafer en çok onlara yaramıştır ne yazık ki. Mülklerine mülk katmışlardır. Hele Hacı Nuri'nin serüveni son derece öfke uyandırıcıdır. Uşak işgal edildiğinde, işgali coşkuyla karşılayan, Yunan askerlerine kol kanat geren bir tiptir. İşbirlikçinin önde gideni yani. Peki işgalden sonra? İşgal püskürtülüp Uşak kurtarıldığında, Tacım Köyüne ulaşan Kuva-yi Milliye Komutanına, "Bizi kurtardınız, Allaha şükür, bugünleri de gösterdi!" diyen bir riyakardır. Artık Kuva-yi Milliye "taraftarı" olmuştur. Zaferden sonra da, mülküne mülk katmaya, zenginleşmeye son sürat devam etmiştir.
Romanda, iki yurtseverin, Teğmen Galip ile Tüfekçi ustası Bekir'in son derece etkileyici, düşündürücü diyalogları bulunmaktadır.
Tüfekçi Ustası Bekir- "Benim en büyük korkum ne biliyor musunuz? Yarın savaşı kazanınca gene gelip tepemize oturacak ağalar, zenginler. Biz emekçiler gene unutulacağız. Kendi devletimizi kuramazsak, neden savaştığımızı bilemezsek, bu ne olacak... Daha açık söyleyeyim, ağalar beyler şimdiden Kemal Paşanın çevresini kuşattılar. En büyük tehlike başlıyor. Yarın bu savaşı kazansak bile biz emekçiler için fazla bir şey değişmeyecek. Çok uyanık olmalıyız."
Teğmen Galip- "Yok, ben o kanıda değilim. Kemal Paşaya saçından tırnağına kadar güveniyorum. Siz de güveninin. Geçenlerde Hakimiyeti Milliye gazetesinde okudum. Öğretmenlerle bir konuşma yapmış. Buram buram halkçılık kokuyor. Yeni devletimiz halk devleti olacak. Yeni bir ulus yaratacağız. Tüm halkımızı okutup uyandıracağız."
Tüfekçi Ustası Bekir- "Güzel ama nasıl olacak bu? Yöntem önemli. Köylü, işçi meclise girebilecek mi? Yasaları kim yapacak? Meclisi bugünkü gibi beyler ağalar, hacılar hocalar doldurursa halk yararına yasalar yapılmaz." Teğmen Galip- "Haklısın Bekir Usta, endişeni anlıyorum. Sen içini rahat tut. Kemal Paşa büyük bir kurmay, bir taktisyen. Bu savaşı kazanmak için yurdun bütün güçlerinden yararlanıyor. Ama yarın öyle bir devlet kuracak ki... Bu bir halk devleti olacak, tersi düşünülemez."
Tüfekçi Ustası Bekir- "İşi şansa bırakıyorsun teğmenim. Nasıl halk devleti? Adının halk devleti olması yetmez. Köylü gene yoksul kalacaksa, işçi gene sömürülecekse adı ne olursa olsun, bir şey değişmez."
Bugün geldiğimiz nokta belli. Kahredici... Hacı Nuriler ya da onların temsilcileri iktidarda. Molla Mahmutlar gene kıvranıyor yoksulluktan. İsimler farklı bu kez. İbrahim Beylerin, Hacı Nurilerin mirasçıları; Koçlar, Sabancılar, Cengizler... Molla Mahmutların, Hacelilerin mirasçıları da nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçiler, emekçiler, köylüler, emekliler...
Yeni bir zafer lazım bize. Emperyalizmin belini doğrultamayacağı bir zafer. Bugünün İbrahim Beylerini, Hacı Nurilerini sırtımızdan mutlaka atmalıyız ama. Aksi halde zafer olmaz bu. Emeğin, emekçinin zaferini kazanmalıyız. Kazanacağız da...