Sosyalistler açısından; fikirleri ve ideolojileri değil de kişileri ön plana çıkaran, ilkelerden ve programdan uzak siyaset anlayışının olağan sonuçlarıdır bunlar. Düzen siyasetinde giderek sıradanlaşmakta ve kanıksanmaktadır bu tür gömlek değiştirmeler.
Ben bu yazımda Özlem Çerçioğlu’nun parti değiştirmesine ilişkin bir değerlendirme paylaşmayacağım. Türkiye Komünist Partisi Aydın İl Örgütü olarak gerekli açıklamamızı kamuoyu ile paylaşmıştık zaten. Bu yazımda; ülkemizin ve dünyanın temel sorunlarının sosyalizmde çözüleceğine, gelecek güzel günlerin sosyalizmde olduğuna inanmış kişilerin, sermaye düzenini savunan partilerde siyaset yapmalarının ve mücadele etmelerinin “uygun olup olmadığı” üzerine düşüncelerimi ifade edeceğim. Özlem Çerçioğlu gündemi bu konuda düşünmeye sevk etti beni.
Sosyalizm, kapitalist düzenin biricik alternatifidir. Burjuva iktidarının sonlanıp işçi iktidarının tesis edilmesidir. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve merkezi planlama sosyalizmin olmazsa olmazlarıdır. Toplumsal zenginliğin bir azınlığa değil herkese sunulmasıdır. Kâr denilen ahlaksızlığın tarihe gömülmesi, eşitsizliklerin kökünün kurutulmasıdır. Velhasıl; aydınlık, bağımsız bir ülke; eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzendir. Sosyalistler böylesi bir yaşama inanırlar ve onun için mücadele ederler.
Peki, kolay mıdır kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmak? Kim kolay diyebilir ki! Yoğun mücadelelerin ve emeklerin ürünü olacaktır sosyalizmi kurmak. Ve her şeyden önce işçilerin eseri olacaktır bu. İşçiler, sosyalist nitelikteki öncü partileriyle varacaklardır bu hedefe. İşte, bu sosyalist ya da komünist partiler, sosyalizme ve komünizme inanmış kadrolardan oluşur. Öyleyse, sosyalizme inanmış, kapitalizmi reddetmiş kişilerin yeri kesinlikle sosyalist, komünist partilerdir. Sosyalizme ve devrime inanmış kimselerin, enerjilerini ve birikimlerini, sosyalist fikirlerin yaygınlaşmasına, sosyalist partilerin siyaset sahnesinde etkilerinin artırılmasına yönelik sarf etmeleri olması gerekendir. Sosyalist fikirleri ve partileri güçlendirecek olan anti sosyalist kişiler olamaz zaten. Böylesi bir olguyu; liberallerden, sosyal demokratlardan, faşistlerden beklemek sanırım abes olacaktır. Onların, kapitalist düzenin öyle ya da böyle devamından yana oldukları için, sosyalist partilerde bulunmaları pek mümkün olamayacaktır.
Kamu ekonomisine karşı çıkanların, özelleştirmeleri savunanların, ABD’yi stratejik müttefik kabul edenlerin, NATO’yu savunanların, etnik ya da dinsel kimlikler üzerinden siyaseti benimseyenlerin sosyalist partilerde yeri olamaz. Sosyalist partiler kabul edemezler böyle düşünenleri partilerine. İşin doğası budur çünkü.
Buna karşılık, sosyalizmi benimsemiş, bunun doğal ürünü olarak; özelleştirmeleri reddeden, holdinglerin devletleştirilmesini savunan; ABD’yi emperyalist bir düşman kabul eden, NATO’yu emperyalist bir örgütlenme olarak gören kimselerin bunları savunmayan, programlarında yer vermeyen düzen partilerinde ne işi vardır acaba? Ülkenin içinde bulunduğu bu karanlık dönemde, düzen partilerinde siyaset yapan sosyalistler tarafından artık ertelemeden, samimi ve dürüst biçimde sorgulanması gereken bir konudur bu. Sosyalistlerin emeklerinin, yıkılmasını istediğimiz kapitalist düzeni korumayı esas alan partilere akması gerçekten çok acıdır!
Kimi sosyalistler tarafından, sosyalist partilerin yeterince güçlü olmadığı ve yeterli toplumsal desteğe sahip bulunmadığı belirtilebilir. Bu, haklı bir mazeret olamaz kanımca. Aksine sosyalistlerin görevi, sosyalist partilerin güçlenmesi, toplumdaki etkisinin artması için çaba göstermektir; düzen partilerinin güçlenmesi için değil! Öte yandan, tarihte ipi göğüslemiş, sosyalizmi kurmuş parti ya da örgütlerin de bir zamanlar yeterince güçlü olmadığı, yeterli toplumsal desteğe sahip olmadığı açıktır. Lakin zamanla ve sabırlı mücadeleleriyle partilerini güçlendirmişler ve halka öncülük yapacak noktaya gelerek devrimlerini gerçekleştirmişlerdir. Unutmayalım ki, sosyalistler en çok da tarihten beslenirler.
Sözün kısası, sosyalistler sosyalist partilerde örgütlenmelidirler.