Covid-19 salgını biyolojik bir afet olarak tanımlanıyor. Biliyoruz ki afetler bölgesel yaşanır ve etki alanı o bölgede yaşayan insanlardır. Farklı illerden, ülkelerden yardımlar ulaştırılır, yaralar hızla sarılmaya çalışılır. Afetten birebir etkilenen kişiler travmatik stres yaşarlar. Bölgede bulunan her türlü yardım ekibi ve olayları medya aracılığı ile uzaktan takip edenler de ikincil travma riski ile karşı karşıyadır. Yine de etkilenen kişi sayısı görece daha azdır. 

Ancak salgın sürecinde ülkenin dört bir yanı aynı travmatik stresi yaşıyor. Hasta olma ve ölüm korkusu, sevdiklerini kaybetme korkusu, bulaştırma kaygısı, geçim kaynaklarını kaybetme kaygısı, başka bir hastalığı olup da tedavi görememe endişesi, karantina koşullarının yarattığı yalnızlık, çaresizlik, belirsizlik, geleceğe dair karamsarlık… Bütün bu duygular bu anormal koşullarda verilen normal tepkiler. Tüm ülke aynı duyguları paylaşıyor, biraz eksik biraz fazla… Hepimiz vaka sayılarının artmamasını umut ediyor, ölüm haberleri almayacağımız günleri dört gözle bekliyoruz. 

Afetlerin ardından çoğu kişi herhangi bir uyum sorunu yaşamadan, normal yaşamına geri döner. Ancak yaklaşık yüzde otuzluk bir kısım, hayatının normal akışına devam edemez. Salgın sonlansa da, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk vakalarında artış olacak. Bu demek ki ülke nüfusumuzun azımsanmayacak bir oranı, risk altında. Yaklaşık 25 milyon kişiden söz ediyoruz. Amacım sizleri korkutmak, felaket tellallığı yapmak değil. Riskin ne kadar farkında olursak toplumca o kadar önlem alıyoruz. Corona süreci bize bunu gösterdi. 

Bir risk söz konusuysa koruyucu önlemler alarak bu gidişi hafifletmek mümkün. “Psikolojik Sağlamlık” sayesinde travmatik stres ile daha iyi baş edebilir, olası psikolojik bozuklukların önüne geçebiliriz. Peki psikolojik sağlamlığımızı, yani dayanıklılığımızı nasıl arttırabiliriz?

Kural: Anlamlı, güvenli ilişkiler kurun; yaşamınızı anlamlandıran, size destek sağlayan insanlarla bağlarınızı güçlendirin.

Kural: Güçlü yanlarınızın, becerilerinizin farkında olun; başarılarınızı hatırlayın, geçmişte yaptığınız güzel işleri basite indirgemeyin.

Kural: Duygularınızın bedeninizde yarattığı değişimlerin farkında olun. Korku, öfke, üzüntü, suçluluk, umut, neşe… Duygularınız size ait, bedeninizde; onları kabul edin, duygularınızdan kaçmayın. Bedeninizdeki duygusal ipuçlarını yakalayın. 

Kural: Zor zamanlarda biraz gevşeyebilmek için, beş dakikalığına gözlerinizi kapatıp güvenli bir yer hayal edin. Tamamen size ait, sakin, huzurlu bir yer. Beş duyunuzla orada olmaya çalışın. Görüntü, ses, koku, tat ve dokunuş.    

Kural: İnsanlara şefkat gösterin, destek olun. Birilerinin hayatına dokunun. 

Kural: Gerekirse yeni beceriler edinin. İletişim, problem çözme, duygu düzenleme becerilerinin hiçbiri evde, okulda öğretilmedi; eksik veya yanlış öğretildi. Kendine yardım kitaplarından faydalanın, yetmiyorsa terapi alın.  

Kural: Belirsizliğe tahammül edin; geleceğe dair amaçlar belirleyin, hayal kurun.

Zamanı net olmasa da, bu salgın bir gün bitecek ve özgürce dışarı çıkabileceğiz. Umut etmekten vazgeçmeyin.