İlişkilerde çatışmayı önleme amacıyla önceden “öfkeyi kontrol etme” ifadesi kullanılıyorken, günümüzde “öfkeyi yönetme” tanımının daha doğru olduğu gündeme gelmiştir. Ben de ikinci tanımı daha uygun buluyorum. Çünkü çatışmayı önlemede öfkeyi tamamen bastırmak, kontrol altına almak değil; kişinin öfkesini tanıyıp, kabul edip, uygun zamanda, uygun şekilde ifade etmesi daha etkilidir.

Çiftlerin bazı temel bilgileri aklında tutmasında fayda var:

  1. Çiftler, ev işleri, çocuklar ve birçok konuda gereksiz yere kışkırtıcı konuşurlar. Ne istediklerini açıkça ve basitçe söylemek yerine iğneleme, kinaye ve alay gibi teknikleri sıkça kullanırlar.
  2. Bu yöntemlere genellikle, yetiştikleri ailede tanık olmuşlardır. Ne kadar zararlı olursa olsun farkında olmadan kullanmaya devam ederler. Çünkü davranış repertuarlarına iyice yerleşmiştir. Oysa kırgınlık, küslük, karşıtlık, düşmanlık, intikam duygularını ortaya çıkarıp ilişkiye ciddi zarar verir.
  3. Vahşi doğada hayatta kalmayı sağlayan ilkel öfke ve kızgınlık duyguları, ev hayatı için uygun değildir. Eşler öfkeyi aşırı şekilde ifade etmek yerine, beklemeyi, sakinleşmeyi öğrenebilir.
  4. Öfkeyi aşırı şekilde ifade etmek ile hiç ifade etmemek benzer sonuçları doğurur.
  5. Çiftler, öfkelerinin altında yatan asıl düşünceleri, duyguları ve inançları fark ettiklerinde, sorunun etrafında dönmek yerine sorunun merkezine yaklaşmış olurlar.

Özetle bireyler eşlerini kışkırttıklarını, çoğunlukla kendi anne-babalarının işlevsel olmayan davranışlarını tekrarladıklarını kabul etmeli; öfkeyi sağlıklı şekilde ifade etmeyi öğrenmelidir. “Ben sinirliyim, çabuk parlar kolay yatışırım, beni böyle kabul et.” gibi söylemler diğer eşi sadece çaresizliğe iter.

Öfke bağırma, küfür etme, fiziksel şiddet uygulama dışında, pek çok şekilde ifade edilebilir. Kişi öfkesini yönetme sorumluluğunu fark ettiğinde değişim için ilk adımı atmış olur. Ancak değişmek kolay değildir, karşılıklı çaba ve zaman gerekir.